Avrupa anlatı sanatlarının acıklı durumu
İnsan deneyiminin sınırlarını yüzyıllar boyunca başka kültürlere nasip olmayan bir cesaret ve vizyonla araştıran bir kıta, bugün vasatlığa övgü ile vasatlığı kaybetme korkusu arasına sıkışıp kalmış.
Son zamanlarda Avrupa sinemasının sanırım tek bir konusu var.
Kahramanımız alabildiğine sıradan bir orta sınıf yaşamına sahiptir. Yönetmenin meşrebine göre, filmin belki yarısı bu sıradanlığı vurgulamaya ayrılır. Evinin, kıyafetlerinin, eşiyle cinsel ilişkilerinin, çocuğuyla iletişiminin, mesleğinin, günlük rutininin normalden hiçbir şekilde sapmadığının altı özenle çizilir. Şık, rahat ve her modern Avrupalının evine tıpatıp benzeyen bir evi vardır. Ailenin tercihan iki otomobili bulunur. Çocuğu arabayla okula bırakır. Spor yapar. İşyerinde masası veya odası vardır. Herkes gibidir.
Sonra incir çekirdeğini doldurmayan bir kriz belirir. İşyerinde mesela amiri bir haksızlık yapar. Önemsiz bir suça karışır. Annesi hastalanır. Evinde hayalet çıkar. Birden sıradan hayatı altüst olur. Normallik yıkılmaya yüz tutar.
Filmin geri kalan kısmı normalliğe yine dönülebilecek mi gerilimi üzerine inşa edilir. Bazen dönülür (mutlu son) ya da dönülmez (trajedi).
Hatırlamaya çalışın, birtakım basit komediler dışında bu kalıba uymayan kaç tane Avrupa filmi veya dizisi izlediniz?
*
Düşünün, bu kıta geçmiş yüzyıllarda hangi öykülerden hoşlanıyordu:
Babasının katilinden intikam almakta tereddüt eden adam;
Karısının teşvikiyle misafirini öldürüp yerine geçtikten sonra vicdan azabı çeken kral;
Bilgi aşkına ruhunu şeytana satan adam;
Binlerce kadını baştan çıkardıktan sonra birinin babası tarafından cehenneme gönderilen adam;
Düğün günü sevgilisi terk edince kendini yakan kadın;
Hükümdara ihanet kuşkusundan kurtulamadığı için ihanete zorlanan komutan;
Aşkı nedeniyle onuru zedelenince kendini trenin altına atan kadın;
Haksızlığa uğrayınca vatanını terk edip Müslümanlara katılan, fakat eski dostları zor durumda kalınca yurduna dönen şövalye;
Hayalindeki kız uğruna yollara düşen, yel değirmenlerine meydan okuyan adam;
Komutanın haksızlığına uğrayınca savaşa küsen, fakat en yakın dostu kendisi yüzünden öldürülünce dünyayı yakan savaşçı;
İktidar kibrine kapıldığı için dostları tarafından öldürülen diktatör;
Tefeci karıyı öldürdükten sonra vicdanı rahat vermeyen adam;
Ve tabii hepsinden önemlisi,
Allahın mesajını insanlara ilettiği için işkenceyle idam edilen günahsız adam.
Bu ne korkunç bir fakirleşmedir, zavallılaşmadır, nasıl bir ruh ölümüdür, idrak edebiliyor musunuz?
İnsan deneyiminin sınırlarını yüzyıllar boyunca başka kültürlere nasip olmayan bir cesaret ve vizyonla araştıran bir kıta, bugün vasatlığa övgü ile vasatlığı kaybetme korkusu arasına sıkışıp kalmış.
Bence yıkılmasının vakti gelmiştir.
Subscribe to Sevan Nişanyan / En son yazıları
Tarih, dil, din ve (biraz) siyasete dair yazılar.
Sırasıyla Hamlet, Macbeth, Faust, Don Juan, Aeneid, Wallenstein, Anna Karenina, El Cid, Don Kişot, İliada, Julius Caesar, Suç ve Ceza, İncil.
Sevan Hocam ben bu avrupalılardan nefret ediyorum, Allah hepsinin 100 bin kere belasını versin. Domuz gibi tüketip sikişmekten başka bir işlevi kalmamış, yaşlanmış, pörsümüş, gençlerinin yüzde bilmem kaçı gay olmuş. Üstüne üstlük avrupai olmayan her inanış, davranış hayvani olarak nitelendirilip aşağılanıyor. Avrupalı gibi sikişmezsen, kafatasın avrupalı gibi yusyuvarlak değilse, avrupalı gibi kemikli yüz hatların yok ve poğaça suratlı isen, avrupalı gibi barda kız düşürüp bar tuvaletinde kızı sikmiyorsan, avrupalı gibi sanat filmi izleyip kendi götünü parmaklamıyorsan kimse seni hiçbir yerde sikine takmıyor. Her girdiğim ortamda bütün gençler 'kim daha çok avrupalı' yarışına giriyor. Kimi bu yarışta öne geçmek için avrupa tarihinden bahsedip duruyor, kimi de kendini kanıtlamak için erkek erkeğe götünü veriyor. Vallahi ben de kendimi kabul ettirebilmek için on takla attım, yemek yerken hiç ağzımı şapırdatmadım, sinema, dizi, roman hepsini takip ettim, ortamlarda köylü gibi durmayayım diye tane tane konuştum. Kendimi avrupalı ilan edecem diye gençliğimi yedim ama bir Allah'ın kulunu bile inandıramadım. İyiki de inandıramadım, bundan sonra ben nenemden, babamdan ne gördüysem öyle yaşayacağım; mahalledeki tırrek, dızo, keko abilerimin konuştuğu gibi konuşacağım, yemeği yerken ağzımda cak cuk edeceğim, camiden çıkmayacağım, avrupalı gibi birey de olmayacağım, bir karı bulup aile evinde yaşayacağım. Tüm avrupalıların ve tüm bunlara özenen orospu çocuklarının da annesini sikeyim. Saygılar Sevan Hocam.